Yaşam Alanlarında Sedir Kullanımının Tarihi
Geleneksel Türk evinde oturma alanı sedirlerden oluşmaktaydı. Sedirlerin kullanımının Osmanlı öncesinde Selçuklu dönemine kadar uzandığından söz eden kaynaklar bulunmaktadır. Hatta, en ilkel formdaki sedirlere, Türklerin göçebe oldukları ve çadırlarda yaşadıkları dönemlerde rastlamanın tarihsel ve kültürel olarak mümkün olduğundan bahsedilmektedir. Sedirin tarihine değinmeden önce, bir oturma elemanı olarak sedirin tanımı ile yazıya başlamak tarihsel kullanımı ve gelişimini anlamak amacıyla faydalı olacaktır.
Türk evlerinde odalarda duvar boyunca uzanan sedirler yüksekliği az, derinliği fazla oturma köşeleridir. Alt ve üst olarak iki ayrı parçadan oluşan sedirler dışa dönük duvar ve pencere kenarlarına yapılarak odanın ortası boş bırakılmaktaydı ve oda içinde merkezi bir meydan yaratılmaktaydı.
Klasik sedirlerin tarihine dönecek olursak, başlangıç dönemi olarak Türklerin göçebe dönemlerini incelemek sedirin fonksiyonel amacını anlamlandırmak için faydalı olacaktır. Toprağa, tarıma, hayvancılığa, avlanmaya bağlı yaşam süren Türk halkı, yemek yeme oturma, dinlenme, dua etme gibi eylemlerini yine yere yakın oturma elemanları ile sağlamaktaydı. Toprağa ya da zemine yakın olmak, Türkler için kültürel bir benimseme olarak yaşam alanlarına da yansımıştı. Türkler; tarihsel süreç boyunca geçirdikleri yaşam değişimlerine göre oturma elemanlarını da geliştirmişler, göçebe hayat sürdükleri dönemde daha basit yapıdaki oturma setlerinde, yerleşik düzene geçtiklerinde de sedir, divan ve kerevetlerde oturmuşlardır.
Türk evlerinde temel oturma birimi olan sedir koltukların tarihine bakacak olursak, sedirlerin genellikle pencere önlerine yapılmış ve Türk’ün oturma şekline göre bağdaş kurmaya imkan verecek şekilde geniş olarak tasarlanmış olduğunu görmekteyiz. Sedir, odanın yanlarına ve köşelerine çekilerek orta alan amaca uygun olarak boş bırakılmıştır. Türk evinde yapı malzemesi ahşap, taş, kerpiç veya taş karışımı olabilirdi ama odanın temel tasarımında sedirin yeri asla değişmezdi. Sedir odanın büyüklüğüne göre yalnızca iki tarafında olabileceği gibi üç tarafında da olabilirdi ve odayı kapı girişi hariç çepeçevre sarabilirdi.
Sedirin iskelet malzemesi olarak genellikle ahşap seçilmiştir. Klasik sedirlerin sıradan bir Türk evinde genelde 75 – 100 cm eninde 35 – 45 cm yüksekliğinde yapılmakta olduğu tarihsel kaynaklarda anlatılmaktadır. 35 cm yükseklik yere yakınlığın önemini göstermektedir. Sedirin yüksekliği aynı zamanda pencere yüksekliğine göre ayarlanmaktaydı. Ahşap malzemeye oturabilmeyi sağlamak için döşemenin üstü yumuşak örtü veya ince minderlerle kaplanmaktadır. Sedirin yaslanma yerlerinde aynı boyutlarda olan arkalık yastıklar ve bu yastıkların üstü de dekoratif amaçlı işlemeli örtülerle bir bütün oluşturmaktadır. Türklerin yaşam alanlarında sedirin varlığı tek başına bile son derece karakteristik ve yeterli bulunduğu için halılarla kaplı oturma alanlarında, zengin dokumalarla kaplı yerli sedirden başka mobilya bulunmazdı.
Sıradan bir Türk evi iç mekanında tasarımsal olarak sade bir yapıda tasarlanmış olarak karşımıza çıkan sedirler, el işçiliği olan dekoratif öğeleri hem ahşap hem de dokuma alanlarında barındırmaktadır. Özellikle saray gibi büyük ve ihtişamlı yerlere kullanılan sedirlerdeki dekoratif öğeler son derece şatafatlı olarak hazırlanmaktaydı. Özellikle minderlerde Osmanlı’ya ait motiflerin olduğu desenler işlenmekteydi. Osmanlı’daki sedir modellerinde kullanılan renkler ağırlıklı olarak vişneçürüğü, koyu kırmızı ve bordo gibi renklerdi.
Tarihsel süreçte 19. yüzyılın başından itibaren pek çok alanda meydana gelen Batılılaşma hareketlerinin Osmanlı konut mimarisi ve iç mekan tasarımı üzerinde de önemli etkileri olmuş ve bu etkiler çeşitli değişimlere sebep olmuştur. Bu dönemde Batı etkisi ile mobilya kullanımı yaygınlaşmış, özellikle İstanbul ve büyük şehirlerde sedir kullanımı azalmıştır. Batı etkisi ile tercih edilen mobilyalar bütünsellikten uzak parçaya yönelik ve daha yüksek tasarlanan oturma alanları oluşturmaya başlamıştır.